FORD OTOMOTİV SANAYİ A.Ş. (Başvuru Numarası: 2019/40991) KARAR DEĞERLENDİRMESİ
OLAY
X otomobil şirketi hakkında 2009. Yılının Nisan ayından itibaren fiyat artışına gittikleri yolunda çok sayıda şikayet, Rekabet Kurumuna ulaşmıştır. Rekabet Kurumu, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. ve 6. Maddelerinin ihlal edilip edilmediği hususunda soruşturma açılmasına gerek olup olmadığının tespiti amacıyla ön araştırma yapılmasına karar vermiştir. Ön araştırma raporu neticesinde 24/6/2009 tarihinde X şirketi hakkında soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verilmiştir.
24/6/2009 tarihinde Otomotiv Distribütörleri Derneği ve Otomotiv Sanayi Derneği üyesi müteşebbislerin dernek çatısı altında geleceğe ilişkin fiyat, üretim, satış konularında bilgi ve tahmin paylaşımı suretiyle 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesini ihlal edip etmediği konusunda soruşturma açılmasına gerek olup olmadığının tespiti amacıyla ön araştırma yapılmasına karar vermiştir. Ön araştırma sonucu düzenlenen 28/8/2009 tarihli raporda, on altı teşebbüs hakkında soruşturma açılmasına karar verilmesi önerisinde bulunulmuştur.
Soruşturma sonucu, 18/4/2011 tarihli kararla X şirketinin 4054 sayılı Kanun’un 4. Maddesinin ihlal ettiği sonucuna ulaşılarak Kanun’un 16. Maddesi uyarınca 2010 mali yılı sonucunda oluşan ve Kurul tarafından belirlenen gayrisafi gelirlerinin takdiren binde 9’u oranında olmak üzere 68.844.704,73 TL idari para cezası uygulanmasına oybirliğiyle karar verilmiştir.
X şirketi, idari para cezası ile 15/2/2009 tarihli ve 27142 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar ile Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Halinde Verilecek Para Cezalarına İlişkin Yönetmelik”in iptali istemiyle 30/9/2011 tarihinde Danıştay Onüçüncü Dairesinde dava açmıştır. Daire, idari para cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görmemiştir. X şirketi, bu karara karşı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunda (İDDK) temyiz yoluna başvurmuştur. İDDK 20/5/2019 tarihinde, usul ve hukuka uygun olduğunu belirterek Daire kararını onamıştır.
ÇÖZÜLMESİ GEREKEN HUKUKİ PROBLEMLER
4054 sayılı Kanun’un “Yerinde İnceleme” kenar başlıklı 15. maddesi, Anayasa’nın 21’nci maddesine aykırılık teşkil etmekte midir?
İdare tarafından verilen “soruşturma açılmasına yer olmadığına dair karar” neticesinde ilgili kişiler hakkında ceza soruşturması açılabilir mi? Bu durum non bis idem ilkesine aykırılık teşkil etmekte midir?
Başvurucu şirket hakkında verilen Anayasa Mahkemesi kararı dayanak gösterilmek suretiyle, bir grup şirketin anlaşma dahilinde piyasayı belirlediğine dair Rekabet Kurumunun şikayeti üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar (KYOK) verilmesi hukuka uygun mudur? KYOK’a itiraz edilmesi durumunda Sulh Ceza Hakimliğince nasıl bir karar verilmesi gerekmektedir?
MERCİİ ÇÖZÜMLERİ
4054 sayılı Kanun’un “Yerinde İnceleme” kenar başlıklı 15. maddesi, Anayasa’nın 21’nci maddesine aykırılık teşkil etmekte midir?
4054 sayılı Kanun’un 15. maddesi incelendiğinde rekabet uzmanlarının yerinde inceleme yapabilmesinin kural olarak hâkim kararına bağlı kılınmadığı görülmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere yerinde inceleme, çoğunlukla müteşebbisin herkese açık olan tesislerinde değil Anayasa’nın 21. maddesi uyarınca konut kapsamında değerlendirilen merkez, şube ve tesislerinde yapılan bir faaliyettir. Dolayısıyla kural, rekabet uzmanlarına hâkim kararı olmadan da konut sayılan alanlara girebilme yetkisi tanımaktadır. Kuralda hâkim kararı, yerinde incelemenin engellenmesi veya engellenme olasılığının bulunması hâlleriyle sınırlı olarak öngörülmektedir. Anayasa’nın 21. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde düzenlenen özel güvence, kamu görevlilerinin kişilerin konutlarına rızaları dışında girmek istediği her durumu kapsamakta olup hâkim kararını, engellemenin veya engelleme ihtimalinin varlığına münhasır kılan düzenleme sözü edilen güvenceye aykırılık teşkil etmektedir.
Öte yandan 4054 sayılı Kanun’un 15. maddesinde yerinde incelemenin Kurul kararıyla yapılabileceği anlaşılmakta ise de yerinde incelemenin Kurulun emriyle yapılmasının gecikmesinde sakınca bulunan hâllere münhasır kılınmadığı görülmüştür. Anayasa’nın 21. maddesinin birinci fıkrasında, gecikmesinde ancak sakınca bulunan hâllerde doğrudan hâkim kararı yerine kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emrinin yeterli görülebileceği belirtilmiştir. Kurulun emriyle yerinde inceleme yapılabilmesini gecikmesinde sakınca bulunan hâllere münhasır kılmayan düzenlemenin Anayasa’nın 21. maddesine uygun olduğu söylenemeyecektir.
Kaldı ki bir an için Kurulun yerinde inceleme yapılması kararının gecikmesinde sakınca bulunan hâllere münhasır olduğu kabul edilse bile Kurul kararının yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulması zorunluluğunun bulunmaması da Anayasa’nın 21. maddesindeki ek güvenceyle uyumlu değildir.
Somut olayda başvurucunun yerinde incelemeye yönelik olarak herhangi bir engelleme girişiminde bulunmamış olması sebebiyle hâkim kararı gerekmeksizin başvurucunun işyerinde yerinde inceleme yapılmıştır. 4054 sayılı Kanun’un 15. maddesine uygun olduğu anlaşılan bu uygulamanın Anayasa’nın 21. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesindeki güvenceyi ihlal ettiği açıktır.
Bu durumda başvurucunun konut dokunulmazlığı hakkına yapılan müdahalenin Anayasa’nın 21. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesine aykırı olduğu, konut dokunulmazlığı hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
İdare tarafından verilen “soruşturma açılmasına yer olmadığına dair karar” neticesinde ilgili kişiler hakkında ceza soruşturması açılabilir mi? Bu durum non bis idem ilkesine aykırılık teşkil etmekte midir?
Anayasa Mahkemesi 4/11/2021 tarihli ve E.2019/4, K.2021/78 sayılı kararında konuya ilişkin uluslararası belgeler de dikkate alınarak aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesini, hiç kimsenin ceza yargılamasında kesin/kesinleşmiş bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir fiilden dolayı ceza yargılaması kapsamında yeniden yargılanamayacağı veya cezalandırılamayacağı biçiminde tarif etmiştir. Söz konusu kararda; bu ilkeye aykırılık sonucuna varılabilmesi için gerçekleşmesi gereken bazı koşullar; (1) ceza ile ilgili bir yargılama sürecinin olması, (2) bu sürecin kesin/kesinleşmiş mahkûmiyet veya beraat hükmüyle sonuçlanmış olması, (3) tekrar (yeniden) ceza ile ilgili bir yargılama sürecinin işletilmesi, (4) farklı yargılama süreçlerinin aynı fiile ilişkin olması ve (5) ilkenin istisnalarından birinin olmaması şeklinde sıralanmıştır (AYM, E.2019/4, K.2021/78, 4/11/2021, § 27).
Birinci ve üçüncü koşul bakımından ceza ile ilgili yargılama süreçlerinin her durumda teknik olarak ceza yargılaması hukuku anlamında bir süreç olarak öngörülmüş olması şart olmayıp bu kavram anayasal anlamda özerk bir yoruma tabidir. Nitekim AYM norm denetimi ve bireysel başvuru kararlarında, Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerini yorumlayarak ceza kavramının idari vergi cezalarını da kapsadığını belirtmiştir (AYM, E.2019/16, K. 2019/15, 14/3/2019, § 13; Gür-Sel İnşaat Malzemeleri San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/4324, 7/7/2015; Ünal Gökpınar, §§ 54-56).
İkinci koşul bakımından mahkûmiyet ya da beraat hükmünden ne anlaşılması gerektiğini Anayasa Mahkemesi özerk yorumlamalıdır. Bu bağlamda aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesinin koruduğu menfaat; ceza yaptırımına bağlanmış olan bir eyleme ilişkin isnadın esası incelenerek kişinin cezai sorumluluğu hakkında olumlu ya da olumsuz verilmiş kesin/kesinleşmiş bir karardan sonra tekrar/yeniden yargılanmaması ve cezalandırılmamasıdır. Dolayısıyla özerk yorum çerçevesinde ceza olarak nitelendirilen bir yaptırıma ilişkin yargılamada delillerin değerlendirilmesi ve olguların tespiti sonrası kişinin ilgili suçu işlediği ya da işlemediği yönünden değerlendirme içeren bir kararın aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi anlamında mahkûmiyet ya da beraat kararı olarak nitelendirilmesi gerekir. Bununla birlikte isnadın esası incelenmeden verilen, kişinin cezai sorumluluğuyla ilgili tespit içermeyen kararlar -örneğin zamanaşımı nedeniyle verilen düşme kararı ya da kovuşturmaya yer olmadığına dair karar- söz konusu ilke kapsamında beraat kararı olarak nitelendirilemez (AYM, E.2019/4, K.2021/78, 4/11/2021, § 29).
Sonuç olarak özel tüketim vergisi indiriminden sonraki dönemin yeniden soruşturmaya konu edilmesinin aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama ve cezalandırılmama ilkesinin istisnalarından olan yeni delil bulunması sebebine dayandığı anlaşılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama ve cezalandırılmama ilkesinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GÖRÜŞLERİMİZ
4054 sayılı Kanun’un “Yerinde İnceleme” kenar başlıklı 15. maddesi, Anayasa’nın 21’nci maddesine aykırılık teşkil etmekte midir?
Arama, anayasal güvence altında bulunan konut dokunulmazlığına, özel hayatın gizliliğine, kişi özgürlüğüne ve vücut bütünlüğüne müdahale oluşturan bir koruma tedbiridir. Bu nedenle, aramanın koşulları Anayasa’da gösterilmiştir.
Anayasa’nın Konut dokunulmazlığı kenar başlıklı 21. Maddesi şu şekildedir;
“Kimsenin konutuna dokunulamaz. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.”
İlgili madde uyarınca konut dokunulmazlığı hakkının kamu otoritelerince keyfiyeten ihlal edilmesini önlemek amacıyla, konutta aramalarda hâkim kararı alınması Anayasa koyucu tarafından özel olarak düzenlenmiştir. X şirketinde yapılan aramanın dayanağı olan 4054 sayılı Kanunun 15. Maddesi ise;
“Kurul, bu Kanunun kendisine verdiği görevleri yerine getirirken gerekli gördüğü hallerde, teşebbüs ve teşebbüs birliklerinde incelemelerde bulunabilir. Bu amaçla teşebbüslerin veya teşebbüs birliklerinin:
a) (Değişik bent: 16.06.2020-7246/4. Md)8 Defterlerini, fiziki ve elektronik ortam ile bilişim sistemlerinde tutulan her türlü verilerini ve belgelerini inceleyebilir, bunların kopyalarını ve fiziki örneklerini alabilir,
b) Belirli konularda yazılı veya sözlü açıklama isteyebilir,
c) Teşebbüslerin her türlü mal varlığına ilişkin mahallinde incelemeler yapabilir.
İnceleme, Kurul emrinde çalışan uzmanlar tarafından yapılır. Uzmanlar incelemeye giderken yanlarında incelemenin konusunu, amacını ve yanlış bilgi verilmesi halinde idarî para cezası uygulanacağını gösteren bir yetki belgesi bulundururlar.
(Ek fıkra: 01.08.2003-4971/25. Md) İlgililer istenen bilgi, belge, defter ve sair vasıtaların suretlerini vermekle yükümlüdür. Yerinde incelemenin engellenmesi veya engellenme olasılığının bulunması durumunda sulh ceza hakimi kararı ile yerinde inceleme yapılır.”
Konutta arama yapılması hususunda bir başka düzenleme 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’unda yer almaktadır. İlgili Kanunun 119. Maddesi;
“… Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılabilir…”
Anayasa koyucu “arama” hususunda özellikle bireylerin konut olarak kullandıkları alanlarda hak ve özgürlüklerini müdahaleyi keyfiyetten uzak tutmak amacıyla hakim kararı arandığı görülmektedir. Nitekim 5271 sayılı Kanun’un 119. Maddesiyle de Anayasa koyucu tarafından önemine binaen dikkate alınan bu hususa uygun bir düzenleme yapıldığı görülmektedir.
Konut, bir kişinin özelini paylaşmak amacıyla geçici de olsa bulunduğu yerdir. Bu yer, taşınmaz veya taşınır olabilir. İçinde sürekli veya geçici amaçla bulunulabilir.
CMK m.119/1’e göre, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda kolluk amiri arama emri veremez. Bu kurala uymadan elde edilen deliller, CMK m. 217/2’ye göre kullanılamaz (Özen, 2022; 525).
Diğer yerler; konut ve işyeri dışında kalan ve konut ve işyerinin bahçesi, bodrum, garaj, kömürlük, kiler, depo gibi yerleri ifade eder. Müştemilat veya eklenti de konut sayıldığı için, bodrum, garaj gibi yerler konut ile bağlantılı ise, konuta göre hüküm kurulacaktır.
Arama hukuka aykırı ise, tesadüfen elde edilen deliller de hukuka aykırı olacaktır. Usulüne göre verilmiş bir arama kararı bulunmamakta ise, arama işlemi usulüne uygun bir şekilde yapılmış olsa bile, arama hukuka aykırıdır.
“Önleme araması, suçun hazırlık hareketi aşamasında olan durumlarda yapılan aramadır. Eğer, hareket, hazırlık aşamasını aşmış ceza hukuku alanına/sahasına geçilmiş/kırmızı çizgi aşılmış (suç yoluna girilmiş) ise, bu aşamada yapılacak arama, idari (önleme) değil adli arama olmalıdır. Bu nedenle, ceza hukukunun sınırlarına geçildiği andan itibaren idari arama yapılırsa, burada elde edilen deliller kullanılmamalıdır. Suçun icra hareketlerine başlandığı durumlarda, idari arama yapılmamalı, adli arama yapılmalıdır. İdari/önleyici arama, adli aramaya dönüştürülmediği müddetçe elde edilen deliller kullanılmamalıdır. Suçun icra hareketlerine başlandığı andan itibaren idari/önleyici arama sonra erdirilmeli , arama adli aramaya dönüştürülmelidir. (Özen, 2022; 539)
Anayasa’nın aramaya ilişkin bu hükümleri sadece adli aramayı düzenleyen kurallar için değil, aynı zamanda önleme aramasını düzenleyen kurallar için de üst norm niteliğindedir (Centel ve Zafer, 2022; 455).
Ceza Muhakemesi Kanun’unda, Cumhuriyet savcısının veya kolluk amirinin arama emrinin yirmi dört saat içinde hakim onayına sunulmasına ve hakimin kararını elkoymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklamasına ilişkin Anayasa hükmüne yer verilmemiştir. Somut norm niteliğinde Anayasa hükmünün aramanın elkoyma ile sonuçlandığı hallerde doğrudan doğruya uygulanması gerekir (Centel ve Zafer, 2022; 457).
İlgilinin rızasının hukuka uygunluk nedeni sayılabilmesi için bu rızanın geçerli bir rıza olması gerekir (TCK m.26). Danıştay’a göre, ilginin rızası, hakim veya yetkili merciin yazılı emri olmadan doğrudan kolluk tarafından gerçekleştirilen aramayı hukuka uygun hale getirmez. Anayasa’nın “Temel Haklar ve Ödevleri” kısmında yer verilen “özel hayatın gizliliği” ve “ konut dokunulmazlığı hakkı” dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez, kişiliğe bağlı temel haklardandır. Kural olarak bu haklar yasa ile izin verilmediği sürece hak sahibinin kendisinin dahi üzerinde tasarruf edemeyeceği haklardandır.
Bu açıklamalar ışığında 4054 sayılı Kanun’un 15. Maddesinin Anayasa’ya uygunluğunu değerlendirmek gerekmektedir. Anayasa’nın somut norm niteliğindeki 21. Maddesinde açık bir şekilde şu ifadeye yer verilmektedir; “… usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz.” İlgili madde tartışmaya yer vermeksizin açık bir şekilde konutta yapılan aramanın ancak hakim kararıyla olabileceğini düzenlemektedir. Arama gibi kişi hak ve özgürlüğüne müdahale teşkil eden bir koruma tedbirinin Anayasa’ya aykırı olarak “hakim kararı” güvencesinden mahrum bırakılması kabul edilemez. Nitekim 5271 sayılı Kanun’un 119/1. Maddesi de kanun koyucu tarafında normlar hiyerarşisine uygun bir şekilde hazırlanmıştır. Ancak aynı şeyi 4054 saylı Kanun’un 15. Maddesi için söylemek mümkün değildir. İlgili madde de; “Kurul, bu Kanunun kendisine verdiği görevleri yerine getirirken gerekli gördüğü hallerde, teşebbüs ve teşebbüs birliklerinde incelemelerde bulunabilir.” İfadesine yer verilmiştir. Ancak ilgili kararda herhangi bir hakim kararına yer verilmemesi Anayasa’nın 21. Maddesinde yer alan konut dokunulmazlığı hakkına sağlanan “hakim kararı” güvencesinden mahrum kalınmasına sebep olmaktadır. Bu sebeple ilgili madde uyarınca yapılan aramalar hukuka aykırı kabul edilecek, elde edilen deliller ise herhangi bir idari ya da cezai işlemde kişiler hakkında aleyhe delil olarak kullanılamayacaktır.
Anayasa Mahkemesinin kararın bir örneğinin benzeri yeni ihlallerin önüne geçilebilmesi için TBMM’ne gönderilmesi yerinde olmuştur.
İdare tarafından verilen “soruşturma açılmasına yer olmadığına dair karar”ın ardından ilgili kişiler hakkında ceza soruşturması açılabilir mi? Bu durum non bis idem ilkesine aykırılık teşkil etmekte midir?
Anayasa Mahkemesi kararı gereğince “soruşturma açılmasına yer olmadığına dair karar” ın şartları taşıması halinde beraat kararı hükmünde olduğu belirtilmiştir. Gerçekten de ilgili Kurulun ön araştırma safhasında dosyada bulunan tüm delilleri esastan değerlendirerek bunların müteşebbis hakkında soruşturma açılması için yeterli olmadığına karar vermesi müteşebbisin suç sorumluluğunun karara bağlandığını gösterir. Buna mukabil, söz konusu kararın deliller değerlendirilmeksizin verildiği görülebiliyorsa bu takdirde beraat niteliğinde olmadığı kabul edilebilir.
İdare tarafından soruşturma açılmasına yer olmadığına dair bir karar verilen olay aynı zamanda ilgililerin ceza sorumluluğunu da ortaya çıkarıyorsa ilgililer hakkında non bis idem ilkesi ihlal edilmiş olacak mıdır?
Burada dikkat edilmesi gereken husus biri idari bir kurum olan Rekabet Kurumu diğeri Adli soruşturmayı yürütmekle görevli Cumhuriyet Başsavcılıklarının soruşturma yürütmesi durumun değerlendirilmesidir. Rekabet Kurumu her ne kadar bir soruşturma yürütmeye yetkili ise de bu yetki çerçevesinde yapılan iş ve işlemler neticesinde alınan kararlar idari bir yaptırım kararından ibaret olacaktır. Yani Rekabet Kurumu’nun özel soruşturma yürütme yetkisi yoktur (Duranoğlu, 2022). Dolayısıyla Rekabet Kurulunun idari bir soruşturma sonucu verdiği karar her ne kadar aynı hususta bir başka idari soruşturmanın açılması için “beraat” kararı niteliğine haiz olduğu değerlendirmesi yapılsa da bu karar, ceza soruşturması açısından non bis idem ilkesini ihlal edecek bir niteliğe haiz olmayacaktır.
Başvurucu şirket hakkında verilen Anayasa Mahkemesi kararı dayanak gösterilmek suretiyle, bir grup şirketin anlaşma dahilinde piyasayı belirlediğine dair Rekabet Kurumunun şikayeti üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar (KYOK) verilmesi hukuka uygun mudur? KYOK’a itiraz edilmesi durumunda Sulh Ceza Hakimliğince nasıl bir karar verilmesi gerekmektedir?
Şirketlerin bir toplantı yaparak ihaleyi etkilemek için kendi aralarında açık veya gizli anlaşma yapmaları TCK m. 235/2-d hükmü gereğince ceza sorumluluğu doğuracaktır. Cumhuriyet savcılığı’nın yürüttüğü soruşturma neticesinde Rekabet Kurumu tarafından 4054 sayılı Kanun’un 15. Maddesi uyarınca “yapılan yerinde inceleme” esnasında ele geçirilen bilgi ve belgelerden başka bir delile rastlanılmamışsa “Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar” verilmesi yerinde olmuştur. Zira 4054 sayılı Kanun’un 15. Maddesi uyarınca elde edilen bir delilin soruşturma aşamasında delil olarak kabul edilmesi ve bu delile dayanarak iddianame düzenlenmesi Anayasa Mahkemesinin “FORD OTOMOTİV SANAYİ A.Ş. (Başvuru Numarası: 2019/40991)” sayılı kararında da belirttiği üzere yasak delile dayanan bir kovuşturma sürecinin işlemesine neden olacaktır. İddia makamının somut kanun değişikliği mevcut durumda hala yapılmadığı için yargılamanın sürecini yasak bir delile dayanarak sürdürmesini kabul etmek abesle iştigaldir.
KAYNAKÇA
Duranoğlu, Y. (2022). “Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Özel Soruşturma Usulleri Sonucunda Düzenlenen İddianame ve İddianame Yerine Geçen Belgelerin İadesi”. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 30 (1), 1 – 45.
Centel, N., Zafer H. (2022). Ceza Muhakemesi Hukuku (Yirmi birinci Bası). İstanbul: Beta Basım Yayım
Özen, M. (2022). Ceza Muhakemesi Hukuku Dersleri (Yedinci Baskı). Ankara: Adalet Yayınevi
Yazar: Av. Ahmet Can DULDA (LL.M.)